Cuma, Aralık 16

hiçbir yerli..


Başımın en büyük belası saçlarımdı.. Kessem dibinden, kazıtsam da nalet olsun ki kökü bendeydi ve onlardan kurtuluşum yoktu. Anlayacağınız üzere saçlarımı sevmiyordum.. Fakat konumuz bu değildi..

Sabah yedi treniyle İstanbul'a dönüyordum. Karlı bir Edirne sabahıydı , her karlı Edirne sabahında İstanbul'a giden yollar kapalı olurdu. En yavaş ve en güvenli yolculuğun trenindeydim.. Lalapaşalı Kebire Nine, oğlu rakıcı Hüsmen Amca, hafifmeşrep gelini Zeliha Teyze, Havsalı piç Osman Abi, kızı salak Saliha ve ben aynı kompartımanı paylaşıyorduk.. Hayır buna paylaşma denemezdi.. Herkes kendi alanını korumaya çalışıyordu.. "çek bakiim ayacıklarını ordan.. o bavul senin mi be naabıyo orda beya.. içmişsin yine üsmen beya eşşekler gibi ööö kokuttun ya buraları ağzınla be ya.. sevüüz içüüüz kime ne be kocakarı sende amaaann.. kız Salia nabıyon öyle kendini kızanım"..
Kebire Nine, Hüsmen Amca, Zeliha Teyze, Osman Abi, Saliha ve ben tam onsekiz saat o kompartımanda birlikte yolculuk ettik.. Yok buna yolculuk etme denmezdi.. Birimizden kaçtık daha doğru olabilirdi.. Birbirinden kaçıp ta birbirinden uzaklaşamayan bir avuç insanın zulüm öyküsüydük son on sekiz saat. O kadar da güvenli olmayan tren yolu açıldı ve İstanbul'a kavuştuk.. Yok buna kavuşma denmezdi.. Kaymamak için şehre tutunduk.

Yüzündeki o şaşkın ifadeden anlamalıydım.. Gözlerim gözlerinden geçerken, yaklaşık üç saniye görüp sonra yorgunluğumla hemen kaybettim o ifadeyi.. Donmuştum, bacağımdaki ağrıyı ancak bir savaş gazisi tarif edebilirdi.. Başımda kemanlar çalınıyordu, hem de kompartıman arkadaşlarım 9-8lik tepiniyordu..

"Hemen uyu, dinlen. Yarın öğlen treniyle geri dönmen gerekiyor. Kar altında kalan yerler var, doğuya gidip oradaki iletişim sıkıntısını çözmek zorundayım bir şekilde.. Üzgünüm.. hem de çok.. ama.. amaa bu böyle.."

Yanyana uzanmışsındır.. Gözün camda, etraf bembeyaz, gece zifiri siyah ve sessiz.. İşte o an bir cümleyle, biraz daha sarılmayla, bir nefesle.. biri gelir hayatının bütün fişleri çeker.. şalter iner ve artık elektrik yoktur..

Hikayenin başlangıcından yirmiyedi saat sonra kendini yolculuğa başladığın noktada bulursun. Bir önceki günden daha yorgun, daha hissizsindir.. Ama bütün yükünü taşıyan taksici Dede'nin seni karşılamasındaki sıcaklık gözünden geçip gitmez. İçini bile ısıtır hatta. Evim burası dersin.

Yıllar sonra o günü düşündüğümde, Dede'yi beni garda beklerken gördüğümde, sanki babamın yarısıymış ta yıllardır görmüyormuşum gibi koşarak yanına gitmemin, "evime döndüm" diyerek sarılmamın bir benzerini yaşamadığımı biliyorum..
ve yaşadığımı sandığım evime bakınca hala yerleşememiş olmam.. hala yakamı bırakmayan bu aidiyetsizlik benim bütün fişlerimi çekiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

üşenme, erteleme, vazgeçme, yorumla..