Pazartesi, Ocak 23

mutlu olduğun zamanlar da var muhakkak.. ama şimdi konumuz o değil.



Bazen mutsuz olurdun..
Mutsuzsan beni az az severdin bilirdim. Yapacak daha iyi bir şey bulamadığında, sınırlandırılmış vakitlerde..
Aniden gelirdin, biraz kalır giderdin. Hızlı hızlı hazırlanırdım beni daha çok sevmen için.
Gelirdin.. Elim, ayağım, dilim birbirine dolanırdı.. Yan yana otururduk, sana değen tarafım yanardı. Bana ve köpek yalnızlığıma sarılman için beklerdim.. beklerdim.. beklerdim.
Aniden giderdin.. Öyle olurdu hep.
Bu dünyanın en huzurlu uykusuna yatardım ardından.. Yataktan sökülerek uyanırdım. Kadınların sesinden şarkılar dinleyerek yürürdüm işe. Kahvem, kurabiyem, gülen suratım ve ben geçerdik işlerin başına..

Bazen çok mutsuz olurdun..
Çok mutsuzsan bana tahammül edemezdin bilirdim.
Köpek yalnızlığımla uzaktan izlerdik seni.. Ne zaman elimizi uzatsak bileğimizi burkardın.
Susardın.. Elim, ayağım, dilim birbirine dolanırdı. Otururdum, seni düşünen tarafım kanardı. Sen hep ölümden bahsederdin, bir güzel cümle beklerdim.. beklerdim.. beklerdim.
Aniden susardın yine.. Öyle olurdu hep.
Uykusuz geçerdi geceler.. Ev soğur, duvarlar dökülürdü. Sen horlaya horlaya uyumaya başlardın karşı yakadaki evinde. Müziklerim, kadehim ve kaygılarım beklerdik sabahı.

Perşembe, Ocak 19

bilesin ki olmuyor...




"Her şeyin zıvanadan çıkabilmek için bir dayanağı var.. ben çıldırma hakkımı kullanıyorum.
Burada.. bulunduğum yerde kıymık kıymık ayrılıyorum kendimden.. Yepyeni bir ben için, kendimi soyuyorum."

İkimizin de önünde birer kadeh, mum ışığının iki tarafına oturmuştuk.. Feylesof Hatun ve ben.. Birbirimize içmeden katlanamıyor muyduk bilmiyorum, ama böyle oluyordu genelde sohbetlerimiz. İçeriden gelen solo şarkı, tiz ışık ve iki kadeh.

"Artık biliyorum... Bazı fotograflar bizi üzmek için var. Bazı video kayıtları seyredilmemek için çekilmiş.. ve bazı zamanlar sahiden geçmek nedir bilmiyor. "

Ben konuşuyordum.. Bugün ilk kez dinleyici ben değildim. Hep iç sesleri konuşur insanların.. Bugün Feylesof iç sesim beni dinliyordu..

"O-ya-la-nı-yo-rum!.."

Kendi kendime ayıp etmemeye çalışıyor gibiydim.. Aslında çok sıkılmıştı ama tam bir hanımefendi gibi davranıp kalkmıyordu karşımdan. Uzun uzun anlatıyordum aklımdan geçenleri.. Özetle dinliyordu beni..

"Sanki kimseyi tanımıyor gibiyim.. Siz de olmasanız ne yapardım.. Aslında belki siz de olmasanız daha iyi olurdu.. belki de beni delirten sizsiniz.. Hiç durmadan konuşuyor, hatırlatıyor, kırıyor, döküyorsunuz.. İçim hep isyanlarda.."

Başını iki elinin arasına almış dinliyordu beni.. Önündeki kadehe hiç dokunmadığını farkettim. Önünden yavaşça çektim kadehi hiç itiraz etmedi..
Kendi iç sesimle de iki kadeh şarap içip dertleşemeyeceksem naled olsundu, kahretsindi..Böyle iç olmaz olsundu..

Mumu üfledim, müziği kapattım.. yattım uyudum sonra.



Cuma, Ocak 13

tam olarak...



Hikaye her zamanki gibi başlıyordu.. Aslında yine gayet olağan bir gündü ve artık olağan olan her şeyden ödüm kopuyordu.
Televizyon karşısında uzanmış, miskin miskin kanallar arasında dolaşıyordum. İzlemeye değer bir şey bulamayınca her zamanki gibi kendi kolajımı izlemeye koyuldum. Çok hayin sevgili blog okurlarım, bunu size daha önce anlattım ama hatırlamadınız biliyorum. Herhangi bir kanaldan bir cümle dinliyorsunuz devamını diğer kanallardan birer cümle olarak tamamlıyorsunuz. Böylelikle dünyanın en saçma televizyon gösterisini yapmış oluyorsunuz.. hem parmağınız yoruluyor hem televizyon izleme isteğiniz geçiyor.. Böylelikle herhangi bir şey kaçırmamış olmanın rahatlığıyla uykuya dalıyorsunuz.
Göz kapaklarım ağır ağır kapanıp suratıma o iğrenç sırıtma ifadesi yayılırken farkettim onu. Kahretsindi, lanet bir toz öbeği yeni aldığım full hd lcd televizyonumun ekranını işgal etmişti. Buna izin vermem beklenemezdi. Derhal cam sil ve sarı  bez ikilisiyle kendilerine saldırıda bulunacaktım. Ama önce uyumalıydım.

Ne zaman vakti koltuğa serilip suratımda o sırıtık ifadeyle uykuya dalacak olsam çatlak iç sesim parmak ucunda sinsice bana yaklaşır.. sessiz sessiz ilerler, yanıma gelir, sessizce kulağıma doğru yaklaşır ve o iğrenç tiz sesiyle "inek obasıııı uyaaan!." diye bağırarak beni uyandırır. Bu hep böyledir. Ardından kötü kahkahaları gelir. Kolumu bacağımı poposuyla ittirerek koltukta kendisine yer açar, oturup hemen bir sigara yakar. Kendime gelmemi beklemeden emir ve isteklerini, öneri ve dilek kılığına sokarak yağdırmaya başlar..

"Böyle bön bön bakıp sinirimi bozma, hemen hazırlanman gerekiyor, seni bekliyorlar".. dediğini duyduğumda ister istemez ayılmıştım artık.

Beni bekliyorlarmış, ulan ben de birini bekliyorum, geliyor mu.. yok!. Ben neden beni her bekleyene hazırlanıp giderim? Bunun kavgasını insaniyetsiz çatlak iç sesimle yapar, haddini bildirirdim. Ama önce hazırlanmam gerekiyordu.

Saçlarımı maşalamam, elbisemi giyinmem, makyajımı tamamlamam, ayakkabılarımı ayağıma geçirip kapıya gelmem tam olarak kırkbeş dakika sürdü, televizyonun üstündeki toz birikintisinin aklıma düşüşü ve cam sil ile kankası sarı bezi elime almam tam olarak bir dakika sürdü. Çatlak iç sesimin omzuma tırnaklarını geçirerek beni sarsması, benim full hd lcd televizyonumu yerinden oynatmak suretiyle yere düşürecek olmam, ama itme  hareketiyle televizyonu yerine oturtup kendimi yere atmam, bu vesile ile topuğumu kırmam ise tam olarak 20 saniye sürdü.
Neyseki fizik kuralları vardı..

Bütün bu olaylar silsilesinden sonra yorgun bedenimi tekrar koltuğa uzandırıp dinlendirebilirdim.. ama önce ayakkabılarımı değiştirip dışarı çıktım.
Bu kadar.













Perşembe, Ocak 12

peki kar yağsa?



Dinlenmekten sıkıldım, dinlenilmek istiyorum. Uzun uzun cümleler kuruyorum.
Artık kestirmelerim yok, anlaşılmak istiyorum.
Her şeyin gerisinden bakıyorum. Burası bembeyaz, soğuk ve eksik. Denediğim her şey yanımda. Denediğim her  şey beni nefes nefese bırakmak için hayatıma girmiş gibi.. koşuyorum, soluğum kesiliyor, duraklıyorum ve kayıyorum. Her şey çok hızlı oluyor. Anlaşılamıyorum.
Sabır gösterip kendini dinlenmeye çekmek uzun bir koşu gibi. Yoruluyorum. İçim koşuyor. Geçtiğim her yere takılıyorum, her yerde benden bir parça kalıyor. Koşuyorum. Koştukça eksiliyorum. Sabredip beklemek benden bir şeyler alıyor. Heyecanımı, hevesimi, soluğumu kaybediyorum.
Oysa ben hep avaz avaz sevmiştim seni...
Sustukça bitiyorsun. Her şeyin ötesine geçiyorsun.
Senden vazgeçiyorum.
Dinlenmekten sıkıldım. Dinlenilmek istiyorum artık.
Uzun uzun anlatacağım, anlaşılana kadar.