Çarşamba, Ağustos 22

bütün dünya buna inansa..



İnsan sevmiyorum.
Uzaktan seviyorum ama. Gazetede okurken seviyorum, televizyonda görünce seviyorum, bir yerlerde insanların yazdıklarına bakıp keyif alabiliyorum ya da içimde duygular şiddetlenebiliyor, telefonda konuşurken özleyebiliyorum.. İnsanlar için bir şeyler yapmayı seviyorum. Ama sorun şu ki insan sevmiyorum.

Bayram günü İstiklal Caddesinde yürüyorum. İstiklal Caddesinde yürümekten nefret ediyorum. Kalabalık midemi bulandırıyor. Ne zaman İstiklal Caddesinde yürüsem en az üç gün boyunca insanlardan tiksiniyorum.
Görüşeceğim arkadaşım buluşma mekanımıza önceden gitmiş, güzel bir yemekle agresifliğimi yatıştırma yolu olarak ben oraya varmadan siparişimin hazır olması için çabalıyor.. huysuzken çekilmeyeceğimi biliyor. Menüden beğendiklerini yazıyor bana, okuyorum, midem o kadar bulanmış ki saydığı her şeyden nefretler ediyorum. Seç işte bir şey ama onu yemem, bunu yemem, şunu da yemem, öyle de istemem, böyle de olmasın sakın diye hem seçimi ona yükleyip hem de onu seçimsiz bırakıyorum. Telefonuma bir daha bakmamak üzere çantama atıyorum.
Önümde bir çekirdek aile yürüyor. Çok kızıyorum, sinirliyken aileleri hiç sevmem. Anne, baba ve ortalarında bir kız çocuğu ağır ağır yürüyorlar etrafı seyrede seyrede.. Kol, bacak dalıp ittirmek istiyorum onları.. "Yani sanki deniz kenarında yürüyüş yapıyorsunuz hayret birşey yaa" diye duyacakları şekilde söyleniyorum. Anne ve baba oralı olmuyor, küçük kız çocuğu dönüp bana bakıyor. Siyah dalgalı uzun saçları ve kahkülü var. Üstünde pembe tüllü bir bayram elbisesi.. Elinde çokoprens, yarısına kadar açılmış, ucundan iki ısırık alınmış, ağzının kenarına çikolatası bulaşmış.

İnsanlar çarpıp geçiyorlar, küçük kız uzaklaşıyor.. sonunda birisi ittiriyor beni "yürüsene be durmuşsun yolun ortasında" diye de azarlıyor..

...........

Dedem elinde koca bir koliyle geliyor eve. Anneannem kızıyor niye bir koli aldın diye.. Dedem "bayram yahu, çocuklar yesin diye aldım" diyor. Anneannem "aaa hiç akıl yok sende, üç tane al on tane al, bir koliyi nasıl yiyecek bu çocuklar..yine oturup hepsini sen yiyeceksin şekerin çıkacak" diye söyleniyor.. Dedem pek umursamıyor "iki kasa da kola var arabada, bunları koy dolaba onu da getireyim" diyor. Anneannem "amaaan yaa çocukları alıştırdın, doktorlar söylüyor televizyonda içirmeyin diyorlar, çok zararlıymış" diye devam ediyor dedem dinlemiyor.
Ben mutfağın kapısında durmuş onları seyrediyorum, dedem arabaya inmeden önce koliyi açıp bana bir tane çokoprens veriyor, bir tane de kendi cebine atıyor ""şşşş söyleme sakın anneannene" diyor.
Biraz sonra bir kasa kola ve üstünde küçük bir sakız kolisiyle geliyor. Anneannem mutfağı bakkal dükkanına döndüğü için söylenmeye devam ediyor.. Yaptığı dolmaları, börekleri, tatlıları koyacak yeri kalmamış. Dedem için dert değil, "nasıl olsa hepsini bugün bitiririz" diyor, birer çokoprens, birer kola ve sakız alıyor balkona çıkıp yiyoruz ikimiz.. Balkonda ona okulda yeni öğrendiğim bir şarkıyı söylüyorum. Takma dişini çıkarıyor "buna çikolata bulaşmış poponu ısırsın da temizlensin" diye beni takma dişiyle kovalıyor.. "anaaaneeeeee kurtar beni" diye kaçıyorum.

................

Masaya oturuyorum, her şey eksiksiz.. Ne sevdiğini bilen insanların hayatında olması çok güzel, kolam bile bardakta hazır beni bekliyor. "Hep hafif şeyler seçtim diyetini bozmamak için" diyor arkadaşım. "Bu bayram o kadar çok yedim ki anneannem yine börek, yaprak sarması ve kalburabastı yapmıştı yememek olmazdı" diyorum.. Yeme genimin sahibi dedemin kemikleri sızlardı diye düşünüyorum, burnumun direği sızlıyor..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

üşenme, erteleme, vazgeçme, yorumla..