Salı, Kasım 17

Deli'nin Deli'si Olmak


Şimdi aşkın "e" halindeyim. Yok, bir şarkı alıntısı değil bu. Başka birşey, çıktı yolundan geldi yerleşti aklımın, fikrimin, dilimin ucuna.. Hiç hazır mıyım diye düşünmeden, çaba sarfetmeden, sanki hep ona ait olan birşeyi kullanırmış gibi, sözlerimi, rüyalarımı, nefesimi aldı.. Önce gözleri geçti gözlerime, sonra sıcacık tuttu elimi. Yüzümün yanacağının, içimin kavrulacağının hesabını yapmadan, arsız, doyumsuz çocuklar gibi çitlerini koydu sınırlarıma.


Açık seçik yazabilirim keyfimce, okumaz nasıl olsa. Burnunun dibine bile bakamayacak kadar meşguldür kendi ütopik dünyasıyla. Uzun satırlarıma zaman ayırmaktan daha mühim çıkmazları var onun ve benim aklımın uzanamayacağı derinlikte bir hayatı. Şimdi devamında "kendi bahçesinde dal olamayanın teki girmiş bahçemde ağaçlık taslıyor" kıvamında atıfların beklentisi olabilir. Kabaca çemkirmek, türlü kadınsı kaprislerle sinirlerini restart yapmak iyi bir ego tatminidir bazen. Ama ben harareti seçiyorum, derinlerdekini tetiklemeyi, Rumi'nin de deyişi gibi "delinin delisi" olmayı...


"Başak sarısı toprakları, ince ince parıldayan yeşil dereleri vardı ülkesinde. Etrafını tozpembe hareler çevirmiş bulutlarının üstünde, mavi saçlı melekler şarkı söylüyordu. Yaşadığı sırça köşk o bulutlara uzanan tepenin zirvesindeydi. Güneşin doğduğu saatlerde belirirdi köşküne giden yol... yol gökkuşağından bir köprüydü. Daha kapısına varmadan, yoluna girdiğin anda büyüsü hücrelerini ele geçiriyordu. Bilmezdim adını, bilmezdim izini.. Maestrodan sıkılıp doğaçlamalara kaçan bir virtüözün parmakları gibi benden bağımsız yol alıyordu ayaklarım..


Çığlık!.. Bir çığlık sesinde dansediyordu. Gün doğumundan gün batımına dek, güneş ışınları sırçayı terkedene dek, o aydınlığın en küçük zerresine kadar aşkı nakşediyordu. Kapısı açıktı sonuna kadar. Ne muhafızları vardı, ne kanatan telleri ne de cam kırıkları. Yalınayak döndüm çevresinde. Işık kümesi, hareler, göz kamaştırıcı bir görüntü ve dünyanın bütün renkleri.. Hepsine sahipken, ayrımsayabilecek miydi beni? Azdım, yokluğa teğet geçmiştim, yalın ayak ve tiril tirildim. Yüzü bana döndü, durmadı, ama bakışları bende kaldı. Gördü içimi, dışımı, dünümü, anımı. Önce bir ılıklık yayıldı parmak uçlarımdan, sonra boğazımdan bir sıcaklık aktı dizlerime kadar. Küçük bir çatırtı oldu önce, yollar çatlak çatlak açıldı sonra kırılmaya başladı herşey, heryerim. Kırılıp rastgele kaynıyor, şekil değiştiriyor, saydamlaşıyor, parlıyor, yenileniyordum. En ufak bir ayrıntısını bile kaçırmadan, sonuna kadar izleyebilmek için sıktım yumruklarımı. Nereden çıkmıştı bu baş dönmesi, kemiklerin boşalması, sinirlerin titreşmesi?..


Uyandığımda karanlık çökmüştü. Gökyüzündeki renkli yıldızlar, cam tavandan içeri kadar sızmışlar, tozlu flu aydınlıklar bırakmışlardı her yere. Günün ince ışıltılı yeşil deresi, gecenin dalgalı okyanusu olmuş ayaklarıma kadar vurmuştu. Ne yana kımıldasam etten, uzun tırnaklı duvarlar ve jilet gibi saçlar vardı. Spot yıldızların altında başka bir hayata uyanmak bu olsa gerek diye düşündüm. Saydamlaşmış bir vücutla ona doğru süzüldüm. Karşı durulmaz çekim yasasını çalıştıran bütün madenlerin kaynağı oymuş gibiydi. Umduğum, gördüğüm, bulduğum her kavram birbirine geçmişti. Serin, hevesli bir rüzgarda asılı kalmış gibiydi aklım.. Günün mavi saçlı bulut melekleri, gecenin lanet şahikaları olmuş, aşkın "e" halini törpülüyorlardı. Bense masalın lal kızı olmuş, saydamlığımla bütün ışıkları geçirmiş, ebruli ruhuma dönüşüyordum.... "


Hayata karşı salak pollyanna edasıyla dolaşıp, onu böyle gözümde büyütüyor, bu ruh haliyle demleniyor, sık sık yaşanan kavga sonlarındaki barışma ve kavuşma anlarından keyif alıyorum. Hiçbirşeye şartlanmadan, içime boğmadan ve her anımı doldurarak yaşadığım bu telaşı kendisiyle paylaşmayacak kadar kibirliyim. Kolay değil, anlaşmamız çok zor. Her gün hayatlarımıza meydan okumaya devam edeceğiz. İki saatimiz dinginken ve tek isteğimiz bu sakinlik diye düşünürken dolabın dibinde bulduğumuz çikolata kokusundan alacağız mutluluğu. Sonraki dört saatimiz bana lanet okumasıyla geçecek ve pişman olmayacak. O sözler dilinden şiddetle dökülürken, gözleri üzgün bakacak önüne doğru, ben anlayacağım. Dünyanın dönüş yönünde, hayatın ritmiyle dansederken yaşadığı dinginlik ve huzur bana karşı hep delirecek. Bu deliliği büyüteceğim önce, bana teğet geçtiği her yerde büyük izler oluşacak, sonra yanan bir içle ve o aptal pollyanna bakışımla bitirmeme mücadelesi vereceğim. Zor, kolay olduğunu kim söyledi?


Şehrin boğaz manzaralı otellerinin, yüksek katlarındaki odalara ait kuş tüyü yastıklarla pekiştirilmiş mutlu uykular yatağına heves edip te, sabahları uyandığında vücudunu ağrıttığı için seni tatlı tatlı gerinmek zorunda bırakan rahatsız yatağından başka biryerde ve artık taş kesilmiş, kağıt inceliğindeki yastığından başka bir şeyin üstünde uyuyamamak gibi birşey bu.. aşkın "e" hali..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

üşenme, erteleme, vazgeçme, yorumla..