Cuma, Nisan 6

çarpan kapılar cereyan yaptı



Kırmızı koltuk.. Evimin sıcaklık simgesi.. Evin yuvaya dönüşmesi için gerekenlerden üçüncüsü.. İlki kırmızı rendedir, ikincisi ahşap taburedir netekim.
Kendisini yeni almıştım. Kapıyı açar açmaz gördüğüm ilk şey olması ünvanı da vardır üstelik. Hafta sonunu üstünde uyuyarak geçirmeyi planladığım konfor alanımdı yeni kırmızı koltuğum.
Kapıyı açıp eve girdiğimde paramparça halini gördüm, üstünde hırçın kız köpeğim juliet vardı. Ben çalışırken kendisinin keyfi kaçmış olacak, yeni koltuğun döşemesini sökmüş, süngerlerini parçalamış.. Regl dönemine giriyor ya hanımefendi.. Geçen sefer de aynı şeyi yapmıştı. Yine regl dönemine girerken koltuk yemişti. Bizim on sekiz senedir her ay yaşadığımız şeyi daha ikinci kez yaşadığı halde kaldıramıyor. Biz böyle dönemlerimizde sevdiklerimize iki trip atsak, hayatımızdan çekip giderler.. Köpek koltuğu yiyor, pozitif eğitim anlayışımızla bir şey olmamış gibi davranmak zorunda kalıyoruz. Hayat kesinlikle adil değil. Ben de pozitif değilim.

Yere oturmuş, kırmızı koltuğumun döşemesini dikerken çatlak iç sesim elinde sigarasıyla odaya geldi, başımda dikildi ve lirik ses tonuyla itici konuşmasına başladı.. "Huyundur.. Her bahara ölerek başlarsın. Doğa hayata dönerken, sen aksilik çıkarmazsan olmaz."

Ne alakası vardı yaşadığım şeyin benim ölmemle.. Hem gayet yaşıyordum, elimde iğne.. bata çıka koltuk dikiyordum. Üstelik canım yanıyordu. Tamam iğneyle alakalı değildi can yanması ama yanıyordu işte, yaşadığımın kanıtıydı. Daha ne?

Omzuma kadar eğilip yüzüme dumanı üfleyerek devam etti "o kadar umutsuzsun ki, bu köpek bile isyan ediyor buna.. bu bir haykırış"..

İğneyi yüzüne doğru tutup uzaklaştırmaya çalıştım. İçime de bir köpek salıp bu kadını parçalatmak istiyordum.. Köpeğin haykırışıymış.. köpekler şeyetsin seni. Bak toplum içinde küfür ettirecek bana aşüfte. İğneyle üstüne üstüne yürüdüm.. Hiç çıkarmadığı için artık üstüne kaynamış olan lacivert saten geceliğinin beline kırmızı deri kemer takmıştı. Bu da yetmemiş boynuna kırmızı bandana sarmıştı. Saçlarını sıkı sıkı topuz yapıp, kulaklarının önünden iki tutam lüle bırakmıştı. Ondan iğrenmem için her şeyi tamamdı.


Yüzüme doğru tekrar dumanı üfleyip, sağ eliyle ensene iki şaplak attı. Sinirimden yumruğumu sıktım, iğne elime battı.. Çenemi tutup öldüren vuruşunu yaptı; "yaşama korkağısın sen, yazıksın.."

Tamam. Bu ev hepimize dardı. Kemirgen juliet, saldırgan hokkabaz iç sesim, feylesofum, hijyenim, emekçim, lezzetim, dervişem.. içimin sesli kadınları ve ben. Ben ve kırgınlıklarım.. Bir nefeslik boşluk bile yok. Hepsini kovdum.. Kendimi kapıda buldum.

Kapıyı ilk çarpan sendin. Juliet gibi senin de keyfin yoktu, belki de kötü günündü.. Ben toparlamaya çalıştıkça sen elinin tersiyle kırıp döktün tüm sözlerimi. Her şey çok basit.. zaten hep öyleydi. ne kahramanlık öykülerimiz oldu, ne macera dolu anılarımız. Engelleri aşmadık, uçurumlardan düşmedik. Çok kolay oldu hep bir araya gelmemiz. Yorulmadık, istedik ve oldu. Sadece güzel heyecanlarımız ve birlikte olma telaşlarımız vardı. Sen hep komiklikler yapıyordun, ben de hep çok gülüyordum. Dertsiz, tasasız, güzeldik.. Belki de bu yüzden çok kolay bittik. Heyecansız ve telaşsız iki mesaj. yırtık bir fotograf.. Son bulduğum boşlukta derin bir nefes aldım.. Döndüm kapıya sırtımı. Gidiyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

üşenme, erteleme, vazgeçme, yorumla..