Çarşamba, Haziran 9

şimdi sen nesin..




Hani oturmuştuk ya sevgili, serin bir son bahar gecesi, tek müşterisi bizim olduğumuz bir çay bahçesinde sabahı getirmiştik ya.. Hani ben sürekli gülüyordum, sen de anlattıkların hoşuma gidiyor sanıp uzattıkça uzatıyordun konuları.. Billahi konsantre olamıyordum seni dinlemeye. Başıma gelen bu saçmalığa gülüyordum sadece. Ben kendime bu kadar katlanamazken senin bana yaklaşmanın yollarını arıyor olman cidden büyük saçmalıktı. Bu saçmalığa yüreğimi koymuştum ya sonunda, bu hareketimi şimdi nasıl adlandırmalıyım bilemiyorum.
Uykusuz işe gitmiştim ertesi gün. Suratıma yer etmişti o gülümseme, sırıtık sırıtık seni düşünüyordum ekranımdaki uzun excel hesaplarına bakıp. Şu salak türk dizilerinin giriş bölümlerine benziyordu seninle buluşmuş olmak, bir araya gelmek. Serimi, düğümü olmadan bitecek ve ben, beni korumak için elimden tutarak yürüdüğümüz o sokaklardan her geçişimde hatırlayıp yine böyle sırıtacaktım.
Abartısız, tırnaklarımı sökerek kurduğum bir hayatım, parçalanmış yüreğimi sarıp sarmalayan bir zırhım vardı. Evim kalem gibiydi, kendimi hep güvende hissettiğim, hayatın bütün karmaşasından kurtulup huzuru bulmak için sığındığım mabedim gibiydi. Zamanı kontrol altına almıştım. Yalnızlığımın keyfini çıkarıyor, her geçen gün daha değerli oluyordum.
Uyanır uyanmaz beni arayacağın, tekrar buluşacağımız, ertesi gün tekrar, tekrar.. böyle aylarca süren, her gün birlikte geçen, yoğun, hızlı, saldırgan, tutkulu bir ilişkiyi hesaplamamıştım. Sabaha kadar sohbet ettiğimizle kalacaktık, hiç birşey başlamadan ayrılacaktı yollarımız ve ben seni ara sıra hatırlayıp gülümseyecektim.
İçimde ağda kıvamında birşeyler oldun sen şimdi. Yüzümdeki otuz yaş sivilceleri, belimdeki kayma, gırtlağıma çöken tatsızlık, dilimden düşmeyen küfürsün artık. Nefret, hırs, üzüntü, kızgınlık hiç biriyle bağdaştıramıyorum seni.. Sadece çektikçe uzayan, değdiği herşeye yapışan, can sıkıcı birşeysin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

üşenme, erteleme, vazgeçme, yorumla..