Çarşamba, Mayıs 19

aşk'a...


Bazı insanların yüzü kimliğini ele verir. Kaşının üstünde çocukluktan kalma dikiş izinle, gözlerinin altını çizen kara boşlukla ve alnında biriken çizgilerle sen, ilk bakışta kendini tasvir edebilenlerdendin.

Daha tanımadan özlemiştim seni. Senli anılar toplayamadığım zamanlarda sesini biriktiriyordum kulaklarımda. O vakit belliydi bu aşkın yazgısı. Söküp söküp attıkça seni içimden, ilmek ilmek aklıma işleneceğin...
Daha tanımadan mektuplar yazardım sana. Yüzünü göremediğim, şeklini tarif edemediğim zamanlarda, günüme geceme işlerdim seni. O vakit hücrelerime hapsetmiştim seni, kalbimin prangalarına vurarak..

İlk buluşmamızdı.. Menekşe sahilinde bir çaybahçesine götürecektin beni. Yol boyunca hevesle anlattığın çaybahçesinin otopark olduğunu görünce çok üzülmüştün. Yılmadın, benzer bir yer aradın, saatlerce gittik sahil boyunca, bulamadık. Daha ilk buluşmamızda belliydi bu aşkın yazgısı. Bize dair heves ettiğin herşey çoktan parsellenmişti, ne istediysen ikimiz için hiçbiri gerçekleşmedi. Yılmadın, uzatabileceğin kadar uzattın bu esrik serüveni, ama olamadık.
Ne zaman ayrılsak, ayrıldığımız noktada kalır gidemezdik, ayrılamazdık işte. Sen hep boğazıma birikirdin, ben hep gözlerine dolardım. Yan yana durmayı beceremediğimiz gibi çekip gitmeyi de beceremezdik. Belki de açtığın yaralara sahip çıkmak isterdin. Kıskanırdın belki başkalarının beni iyileştirme fikrini. Bense ne gitmeyi göze alabilirdim, ne de gülümseyen fotograflarımızın başkalarının albümünde yer almasını. kimseyle paylaşabileceğim bir tek anın yoktu ve en son hücrem bile senden vazgeçmedikçe benimdin sen, benim içindin..
Sahi neden vazgeçtim ben senden? Hayat tadını senden alırken, nasıl oldu da başkaları ekmek bandı bu öyküye? Durmadan fotoğraf biriktirirdik, her anımızı kaydederdik.. ben nasıl yırttım attım onca şeyi?

İkinci baharımızdı.. Her haftasonu, o sahil kentinde kalırdık. Balkonlarında tenekeler içinde çiçekler yetiştiren, üç katlı beyaz binalarda yaşayan insanların kentinde. Ele ele yürürdük, sarı kız heykelinin önünden geçer parktaki bankta dinlenirdik. Köşede camekanlı arabasında simit satan amcadan simit alır, deniz kenarındaki çay bahçesinde otururduk. Kayalıklarda dondurma yerdik, üşürdük, sarılırdık. İkimizin de aklı yeşil renkli ahşap penceresi denize bakan odamıza gitmekte olurdu.. Bembeyaz çarşaflara bırakırdık kendimizi. Hayatımızın en güzel, en derin uykularını güneş batarken o odada yaşamıştık.
Akşam hep aynı masada otururduk, benim balığımı hep sen seçerdin. Sanki yaşayan biz değilmişiz gibi, geçen harika günlerimizi tekrar tekrar anlatır dururduk birbirmize. Başımız döne döne çıkardık odamıza.. Ege eğlencemizi körükleyen bir program vardı, komşu Yunanistan'dan yayınımıza karışan.. Sirtaki yapardık, gülmekten yerlere düşerdik.. Deniz kokardı gece, gözlerime baka baka uyurdun..

Yıllar sonra tek başına gitmişsin oraya.. Aynı oda, aynı beyaz çarşaflar, aynı park, aynı bank, aynı simitçi, aynı kumsal, aynı çay bahçesi, aynı masa... Hepsinin fotografını çekip yollamışsın bana.. Ele ele tutuşup yürüdüğümüz sokaklara düşen gölgen, odamızda duvarda asılı duran tablo, üstüne yaslanıp poz verdiğimiz kayık.. para çektiğimiz atm'yi bile unutmadan herşeyin fotografını çekip yollamışsın bana.. Her anımızı kaydettiğimiz gibi, ayrıldığımızı da kaydetmişsin.. İşte bu da bittiğimizin resmidir demişsin.

Oysa aşk.. hep güzel olmalıydık seninle.. hep birlikte..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

üşenme, erteleme, vazgeçme, yorumla..