Cuma, Ocak 22

parşömen tercihler...


Kaygandı zemin ve koşar adım ilerliyorduk, geç kalmıştık. Soğuktu hava. Sarınmışız kalın kalın, hızlı olunca terliyorduk, sarınmasak üşüyorduk. Ayrımları, ucu bucağı görülmeyen bir yola girmiştik beraber. Kaydığımızda, düşmemek için birbirimize tutunuyorduk, oysaki ikimiz de eğreti duruyorduk ayakta. Bir yere ulaşmayı hedeflemekten çok, dengeli düşüşler yaşamaya çalışan iki küçük kız gibi gözüküyorduk. Etraftan insanlar geçiyordu, burnumuzun dibine kadar gelip sonra aniden uzaklaşıyorlardı. Birbirimize kapaklanmıştık, en çok birbirimize güveniyor, en çok birbirimizi beğeniyor, en çok birbirimizle kavga ediyorduk. İçimizden, tepemizden, dışımızdan.. nerden bakarsak bakalım çok saçma duruyorduk. Hiza almak istercesine bir kol boyu itti beni, iki kolunu da açıp, kendi dengesini bulmak istecesine bana tutunmadan yürümeye başladı. Kaydı düşecek gibi oldu, herşey çok hızlı oldu, bana döndü, elini uzattı, arkamı dönüp koşmaya başladım. Akibetini bilmiyorum, belki düşmüştür burnu kanamıştır, belki bir iki sarsılıp kendine gelmiştir. Bilmiyorum, hiç düşünmedim acaba sonra ne oldu diye, aklıma hiçbir senaryo gelmedi. Geçmişi, geleceğe dair umutlarımızı, birlikte çıktığımız yolu, bana verdiklerini, ondan aldıklarımı hiç düşünmedim. Dönüp gittim, bu kadar basit. Ne unutmaya çalıştım, ne aklıma getirmeye. Bir anda oldu herşey, sonra başka şeyler başladı. Ne yalnızlığımı düşündüm, ne nereye gideceğimi.. Ani hareketler ve anlık değişimlerle devam ediyorum, kendi yoluma..


Daralan çemberleri sevmiyorum. Ay tutulmalarını, açıklama yapmaya çalışmaları, en yakınındakilerin güvensel sorgulamalarını, hata hesaplarını, ertesi güne baş ağrısı verecek mutluluk hareketlerini sevmiyorum. En azından artık sevmediğime karar verdim. Birlikte hareket etme güdüsü, sırt sırta yaşam dürtüsü benim harcım değildi. Herkese iki adım mesafede durup, onların sorun ve sorumluluklarının benimkilerle harmanlanmasına engel olmaktı benim tarzım.

Bazen böyle olurmuş. Zayıf duygular güçlü duygulara tercih edilirmiş. Güçlü olan herşey sıkıcı gelirmiş bazen. Ölü, katı ve kesin olur güçlüler. Zayıflıkta esneklik ve değişkenlik varmış oysaki.. İstediğin kılıfa uyarlayabileceğin, istedin ruh haline sokabileceğin şeylermiş zayıf olanlar. Bazen böyle olurmuş, bazen zayıflık tercih edilebilirmiş güçlü olana. Zayıf olan herşey, saydamlaşır bir sürü renk geçirirmiş içine, bir sürü renk verirmiş dışına.. Güçlü olan ise kaskatı, eğrilmez bükülmez, ışımaz ve dayanılmaz birşey olurmuş. Zayıf olanı seçtim, zayıf olanı sevdim.. Güçlü sesleriniz kulağıma kadar ilişemiyor, horultuları algılayamıyorum artık.

Etrafta çok kişi yok artık. Yalnız da sayılmam. Orada ayrıldığımdan beri huzurluyum. Gerçeklerin kalıcı olduğu, kısır bir dünyada yer edinmektense, ben çıktım yoldan gidiyorum..

2 yorum:

  1. işte budur!..
    hayatındaki fazlalıkları çıkarma, temizleme operasyonu diye ben buna derim.
    çok güzel tarif etmişsin. kime değil mi, ben zayıf olanı seçiyorum, kime neyi ispatlayım, açıklayım.. neden arkadaşlar, dostlar, çevremizdekiler bu kadar yorucu insanlardır??
    tam olarak dile dökemediklerime tercüman olmuşsun. bazıları, basmakalıp insanlar yani bunu hıyanet gibi düşünürken, senin güzel dilinde bunun huzur için yapılan haklı tercihler olduğunu görüp mutlu oldum.

    YanıtlaSil
  2. aslında hayatındaki fazlalıklardan kurtulmak için uzun uzadıya cümleler kurmaya bile gerek yoktur. benim niyetim hayatında seni oluşturan bazı şeyleri terketmeyi tarif etmekti. yaa çok açık olamıyor muyum ne :D

    YanıtlaSil

üşenme, erteleme, vazgeçme, yorumla..