Salı, Ağustos 7

o haltı yemeseydim iyiydi..



Hayatım boyunca iki kaza geldi başıma.. İlkinde düşüp bacağımı sakatladım. İkincisinde seni sevip ruhumu sakatladım..

Odama çıktığımda sabahın beşiydi.. Uyumak için bir saat vaktim vardı. Uyumayalı elli iki saat olmuştu. Çok düşünmeden küveti doldurup içine girdim.. Uykusuzluk tüm vidalarımı gevşetmişti, suya girer girmez gülmeye başladım. Elli iki saat boyunca karikatürlere taş çıkartacak görüntülerle çok ciddi operasyon yapıyorduk.  Gülmek bile beni yoruyordu. Yarım saat uzanmak istedim.. O da neydi, yatağım vip set up safsatası altında gül yapraklarıyla donatılmıştı. Temizlemeye mecalim yoktu. Kanepeye uzanıp fişi çektim.

---Karanlık bir tünelde koşuyordum. Zemin kaygandı. Düşüyordum, kalkıp uçuyordum, yer çekimi bana meydan okuyordu yine düşüyordum. Koşa koşa hızlanıyordum, sonra yine uçmaya başlıyordum, tünelin tavanına çarpmak üzereydim, uçmayı biliyordum ama alçalmayı beceremiyordum.. Neyse ki fizik kuralları vardı, düşmem kurtuluşum olmuştu.. Rüyalar saçmadır. Karanlık tünelde uçarken gül bahçesine düşmüştüm.. Öyle çok gül vardı, öyle çok kokuyorlardı ki, burnum tıkandı.. hapşırdım.. uyandım.
Yatağın üstü gül yapraklarıyla doluydu.. Her taraf kıpkırmızıydı.. Kırmızı ve romantik bir sabaha uyanmıştım. Ben tünellerde uyurken, o erkenden kalkıp çingenelerden demet demet güller almış. Hani filmlerde olur ya, bir de yol yapmış.. Genelde filmlerde gül dökülmüş yollar yatağa gider, benim yolum banyoya gidiyordu. Küvet suyla dolmuş, üstünde yine gül yaprakları.. Bu kadar gül alacağına kıymalı su böreği alsaydı diye içimden geçirdiğim doğrudur, ama ritüeli bozmadım, küvete girdim..
Yol devam ediyordu.. Küvetten mutfağa doğru.. Kıymalı börek hevesiyle gittiğim mutfakta beni taze sıkılmış portakal suyu bekliyordu. Taze sıkılmıştı, zira kabukları tezgahın köşesine düzgünce yerleştirilmişti.. İçtikten sonra temizlemem gerekecekti, bulaşık ta çıkarmıştı, naled olsundu..
Güllü yol bu sefer beni koridora çıkarmıştı. Bir karikatür dergisi ve çok sevdiğim ispanyol yönetmenin bir dvd'si beni bekliyordu.. Malları toparlayıp yoluma devam ettim. Salonda kanepenin yanına sehpa çekilmiş, tepsi içinde kahvaltım hazırlanmış (kıymalı su böreği yok, meyve salatası yapmış sanki çok severmişim gibi), kanepe yastıklarla konforum için donatılmış, yedikten sonra yat kıvamına getirilmiş.
Tepside bir mektup.. "yine ani bir iş çıktı.. kahvaltını bensiz edeceksin ama filmin sonuna yetişirim.. senin şimşek."

Sağolsundu.. Aman da ne kadar inceydi.. Pek te romantik hareketlerdi.. Tamam yalan söyleyemem bir duygu seline kapılmıştım ama boğulmamıştım. Bu ilişkide kendimi öğrenilmiş çaresizliklerimle büyütmüştüm.. Hiç sevmediğim o meyve salatasını zevkle yerken içine kalp şeklinde kesip koyduğu kırmızı elmaları farkettim. Kıyamaaaam yaa ne uğraşmış diye düşünürken telefonuma mesaj geldi..
"Bugün de benimleydi.. Seni yalnız bıraktı.. Neden biliyor musun? Çünkü beni seviyor. Salda" ----

Fişi yeniden taktım. Geçmiş anılarım uykumu açmıştı. Bir elli iki saat daha kesintisiz operasyon yapacak hırsla kalktım kanepeden. Güzel bir kahvaltı edip çalışmaya devam edecektim. Kahvaltı salonuna indim. Büfeden üç tane kıymalı börek aldım tabağıma. Masama oturdum. Garson yanıma gelip taze sıkılmış portakal suyu ister misiniz diye sordu. Bana sert, zehir zıkkım gibi bir kahve getir dedim.
Güneşli bir Antalya sabahıydı.. Aydınlık koridorda ilerliyordum. Kaygan zemin uyarısı koymuşlardı yere. Ben uçmayı biliyorum dedim, önemsemedim, yürüdüm..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

üşenme, erteleme, vazgeçme, yorumla..