Pazartesi, Temmuz 4

izninizle..


Aslında hayli olağan bir gündü. Bembeyaz bir suratla işten çıkmış eve dönüyordum. Olağan halimdir, hep işten çıkıp eve dönerim. On dakika içinde kararıp rüzgarlanan sonra bardaktan boşalırcasına yağmurlanan hava da bana hayli olağan gelmişti. Zira göktanrı artık bunamıştı, yaşına hürmetinden kimseler görevini elinden almaya yanaşmıyordu. O da gün içinde türlü kevaşeliklerle kendisini bize sık sık anımsatıyordu.

Sokağın köşesni dönerken gördüm Çatlak İç Sesim'i. İki çöp bidonu arasında volta atıp duruyordu.. En sevdiğim kırmızı elbisemi giyinmişti. En sevdiğim kırmızı elbisemi görmeyeli yıllar olmuştu, hayatıma girer girmez sevdiğim herşeye el koyup zulaladığını hissettim. Kayıp terliklerim, bulamadığım çantalarım, fırfırlı eteklerim.. Çoktan bitip gitmiş ama aklımdan fikrimden atamadığım herşey dahil, hepsi onun zulacılığının eseriydi. Sinirlendim, görmemezlikten gelip eve girmeye karar verdim.
Tabi bu mümkün değildi. Tırnakları olan bir iç sesti nihayetinde, üstelik dişleri de vardı. İsterse sokak ortasında döve döve, bana istediğini yaptırabilirdi, pazıları vardı.. ve benim mahallelinin ağzına laf vermeye niyetim yoktu. Gülümseyerek yanına gittim..

"Salak salak sırıtma da dinle beni" dedi. Evet Çatlak İç Sesim dişli, tırnaklı, kırmızı elbiseli ve kırıcıydı. Haftasonu yıllık iznini kullanmaya karar vermiş. Ege'de biraz kafa dinleyecekmiş. Tarihlerinin ve rotasının benimkisiyle aynı olması beni dehşete düşürse de kabul ettim. Zira reddedebilme kısmını biz çoktan aştık, o ne derse o olur.

Karşı apartmanın camındaki kediye takıldı gözüm.
Ne düşünüyorsun dedi..
Arkadaşlarını eğlendirmek için tek ayak üstünde hokkabazlıklar yapan, miyavlı şarkılar söyleyip insan taklitleri yapan sevimli bir yavru kedinin, hız haddi olmayan bir veletin arabasının lastiğinin altında kalma ihtimalinden ölesiye korkuyorum dedim.
Haydi eve çıkıp bavullarımızı hazırlamaya başlayalım dedi.

1 yorum:

üşenme, erteleme, vazgeçme, yorumla..