Salı, Ağustos 3

topuk tıkırtısı..


Sürekli telefon çalıyordu..
Sonra sürekli birileri gelip bana birşeyler soruyor, sanırsın danışma masasına yerleşmişim. Herkesi, dilime yapışmış  "hee.. hıı.. haa.. hööm.. aaaa.. ımm.." ünlemleriyle savuşturuyordum.
Hadsizler, günde seksen iki tane mail cevaplatırlır mı insana.. seçerek mi salıyorlar sizi başıma.. mailler yağıyordu..
Toplantıya giriyordum, içim çıkıyor, pilim bitiyor, konu tükenmiyordu..

Heyyyy!.. Randevumuz var allahsızlar, bi rahat bırakın da kadınsal strateji şeysinden yapayım, tuzağa düşüreyim, kıskaçlarıma takayım, hayatından bezdireyim çocuğu.. Böyle çarpılsın, soluksuz kalsın, sürünsün, ayaklarıma kapansın, peşime düşsün, içine romantik birşeyler kaçsındı..

Yok ama ben inekler gibi çalıştım. Öküzler gibi hatta, hatta filler gibi çalıştım. Haftalarca yat, tralalala uzat ayaklarını, gelsin dokuz ayın çarşambası bugünü bulsun. Olacak kader değildi, itirazım vardı. Hem bu haksızlıktı, netekim kimsenin tavuğuna kışt demişliğim yoktu.

Dokuza on beş kala eve gelmiştim. On beşdakikam vardı, hayat benden yanaydı.. Hemen formal elbisemi çıkartıp kotumu geçirecek, saçlarımın fönünü tazeleyip tepeden şıkırtılı toplayacaktım.. Portakal çiçeği rengi rujumu sürüp, şahane yaz kokumla banyo yapacaktım. Evet hepsini on dakikaya sığdıracaktım.. DOlaptaki o bir şişe bira olmasaydı..Şöyle serin serin içeyim, utangaçlığımı bir yudum alsın dedim.. E madem içmeye başladım biraz da müzik açayım dedim. Müzik hoşuma gitti, bira enerji verdi derken saat dokuzda aradı beni, gelmiş..

Allah sizi inandırsın dişlerimi nasıl fırçaladığımı bilmeden geçirdim topuklularımı çıktım tıkır tıkır  koştum.. Çocuğun yanına vardığımda saçım muhtemelen bonus asiliğine girmiş, rimelim kenardan hafif süzülmüş ve sırtımdan ter damlıyordu.. Üstelik elbisem, topuklu ayakkabılarım, kırmızı rujum, lapiska saçlarım, taşlı pullu çantamla ben, çocuğun efil efil rahatlıktaki kıyafetlerinin yanında bildiğin sivrildim..

Aman olsundu, yapacak birşey yoktu.. Cumaydı, hayat güzeldi.. Dönüşte, sokaklarda topuk tıkırtılarım yankılanıyordu, farkettiğimde beni gülümseten bir tınıyla..

8 yorum:

  1. ahh ne emekler yatıyor bir bilsen.. siz fosur fosur uyurken biz kremlerle, törpülerle, ponza taşlarıyla, cımbızlarla, maskelerle evrimleşiyoruz.. ;)

    YanıtlaSil
  2. ah bu bir şişe : ) hayat güzel ya gerisi hikaye : )

    YanıtlaSil
  3. aynen öyle.. hayat güzel, rengarenk ve çook keyifli ;)

    YanıtlaSil
  4. okurken yaşadım ne güzel anlatmışsın...

    YanıtlaSil
  5. senin blogundan öğreneceğim çok şey var. böyle şıkkıdı bir hatun olmam gerek acilen :))

    YanıtlaSil
  6. :)))) güldürdün beni sabah sabah gerçi saat de öğlen olmuş ama ben güne yeni gözlerimi açtım:)

    YanıtlaSil
  7. ohh ne ala..
    ben sırtımdan ter damlayarak çalışıyorum, açç biil aççç..
    sırtımda sopa kırıyorlar, eziliyorum, sürünüyorum.. sen daha yeni uyan.. hah!..

    YanıtlaSil

üşenme, erteleme, vazgeçme, yorumla..