Pazartesi, Kasım 1

biz; ben ve kendim..


Peki söz veriyorum, artık küçük şeylerle mutlu olacağım.. Ama nerede inzivaya çekilmiştir, hangi boktan kuytudadır bu küçük şeyler..

Feylesof iç sesim pembe ayıcıklı pijamasıyla yanıma uzanıyor.. Onu bu haliyle ciddiye alamıyorum, elimde değil ama yine de dinliyorum.. yapacak bir şey yok zira, atsan atılmaz, satsan satılmaz, kendi iç sesim neticede..

"Aslında hayatının kıyısında durur aradığın o küçük şeyler.. Hep senin bir adım ötende, seni takip ederler.. Ama ulaşmak zordur onlara.. Başka bir ten daha gerekir onları bulman için, başka bir göz daha, başka bir ruh daha isterler. Gözlerini küstürdüğün rüyalara yeniden uyuman gerekir. Bir nefes daha lazım sana, ortalıklarda dımdızlak gezersen hep ıskalar durursun o küçük şeyleri.."

Böyle bilmiş laflarından, geniş cümlelerinden nefret ediyordum Feylesof Hatun'un.. ama dedim ya hani atsan atılmaz..
Rüya falan demişken uyuma numarası yapayım belki susar dedim.. Yerse.. İnsan içini kandırmayıyor haliyle..

"Heyecan!.. Anımsıyor musun o duyguyu.. Mülakat kapısında bekler gibi duracaksın hayatın kapısında.. Bütün detaylar aklında, yüreğin ağzında.. Baktığını soyacaksın anında, herşeyin altını deşeceksin, savaş meydanında gibi duyularınla hareket edeceksin. Yani diyorum tıkamayacaksın kulaklarını, yumruklarını eskitmeyeceksin boş yere.."

Ambalajsız konuş bana Feylosof Hatun.. Karnım acıktı zira, böyle ağdalı cümleler iştahımı açmaktan başka bir halta yaramıyor inanki.. Hem yumruk mu kaldı allahaşkına.. Dişlerimi sıkıyorum ben en çok..

"Dünyayı kendi etrafında döndürüp büyük şeylere sevdalandın hep.. Dudak tiryakisi olduğun üç, beş hikayede asılı kaldı hayatın. Güvensizlik duvarın, bomboş gururun, kekemeleşmiş rüyaların, gıdım gıdım yaşadığın hayatın.. Düşünsene ahucum hayat kesenden yiyorsun bu günleri.. Kocaman iki tane gözün var, bakmayı bilmeyen. Yaşama korkağı olamasan görürdün belki.. Belki az önce hayatının o mutluluk albümünü oluşturacak sevgiliyi kibarca reddettin. Hem de hiç bakmaya tenezzül bile etmeden, düşünmeden teğet geçtin.. Iska!. İşte senin varoluşsal sorunun.."

Yok, bence benim varoluşsal sorunum uykusuzluk. Şu an uyuyor ve bunları yüzüme vurmuyor olabilirdim. Hatta varoluşsal sorunum kendimden kurtulamamam. Kendim şu an yanımda yaymış, aptal pembe ayıcıkları olan bir pijama altından bana bıdı bıdı sevme dersleri veriyor. Şimdi yüksek sesli kavgaya tutunsam, içimin Hijyen Hatun'u uyanıp bu evin hali ne böyle diye ikinci bir vaka açacak başıma.. Emekçi Hatun uyansa, bütün hafta sonu hazırlamadığım teklifleri yüzüme fırlatacak.. Stil Hatun uyansa, geçen ay maaşımın yarısını verip aldığım kremler hala torbasından çıkmamış, neden bunlar kullanılmıyor diye hepsini kafama atacak. Çatlak uyansa hepimizi darmaduman edecek.. Her türlü dayağı yiyeceğim, ağzımı burnumu kıracaklar.. kendi iç seslerim.. kendim.. Evet, insanın yalnız yaşaması kendisiyle yaptığı boktan bir evlilik. Dayak, şiddet, küfür, sömürü, dır dır ne arasan var.. Sus ve itaat et..

" Ruhunun tembelliğini örtbas etmek için sarfettiğin enerjiyi etrafını görmek ve çevrendekileri yaşamak için harcasan.. en azından gayret etsen hepimiz kurtulacağız bak gör.. Bizi yaratıp, kurgulayıp bu dört duvara hapsettin. Bu kadar kapalı olmamız ne komik öyle değil mi? Bu tıkanmışlık bizi birbirimize düşürüyor, kendinle çelişiyor, kavga ediyorsun.. Kendi içinde isyanlardasın.. isyandayız."

İçimin hatunlarının bu ani değişimlerine artık katlanamadığımdan mütevellit bir dedektif tutmaya karar verdim. Kırbaçlı bir dedektif, bunları hem izler, hem de hizaya sokmak için kırbaçlardı ara sıra ben de rahat ederdim. Hayır kendimle kötü olmak istemiyorum, veririm dedektife parası neyse o kötü olsun, ben iyi polisi oynayım.

"Bir hayal düştü aklına, ama o kocaman iki gözün o hayali bile göremeyecek kadar kör'eldi.. Yoksa sorunun bu mu dersin? Bir mucize işe yarar mı?"

Cevabını içinde gizleyen soruları yönelten insanları hiç sevmem. Bana "ahucum" diye insanlardan da şiddetle sıkılırım. Bütün sinir bozucu eylemler bu hatunda toplanmış.. Uyanırlarsa uyansınlar diğerleri de... Zira şimdi en iyi bildiğim şeyi yapacağım, sinirleneceğim!.

Öyle bir an gelir.. Gecenin bir yarısı belleğin yırtılır.. İyilerin, kötülerin bir bir dökülür aklından. Ağzı bozuk bir kavgaya tutuşursun kendin'le..
Biz buna "mucize an" diyoruz.. ben ve kendim, biz..

7 yorum:

  1. halk şöyle bilir, yeri gelince de dillendirir, bir kedinin yedi canı olurmuş! yoksa siz bizim kedimiz misiniz? :) bir de şey var, isviçreli biliminsanları bir kedi ne kadar şizo [bir 'hastalık' babında kullanmadım bu kelimeyi, bilesin] olduğunu da araştırıyorlar mıdır?

    YanıtlaSil
  2. yaa desemki isviçreli bilimadamlarıyla alakalı çok abuk bir hikaye var aklımda, hatta onu yazacaktım sonra baktım o kadar da keyifli değilim sonraya sakladım.. inanır mısın?..

    YanıtlaSil
  3. insanlara güvenme konusunda bazı gerilemeler yaşadım ama seninle ilgili bir mağduriyetim yok, o yüzden neden 'inanma'yayım! :))

    YanıtlaSil
  4. güzelll biz gittikten sonra çıktı bu yazı gibi geldi yalnız kalınca

    YanıtlaSil
  5. sık sık uğramak için, arada bir çıkmak lazım blogtan ama nafile... Sanırım bu gece bütün yazılarınıza yorum yapmak zorunda kalacağım...
    Hikayeleriniz daha şiirsel…
    Ama bu yazıyı da sevdim…
    Diliniz hem modern hem geleneksel… ne güzel…

    YanıtlaSil

üşenme, erteleme, vazgeçme, yorumla..