Pazartesi, Ekim 11
büyüdük mü?
Çocuktuk diye mi, yaşadığımız şehir sürekli Balkanlar'dan gelen soğuk hava dalgasının etkisinde kaldığı için diye mi yoksa üç oda bir salona iki soba az geldiğinden miydi bilmem, ama daha soğuk geçerdi kışlar. Hani bin yılın en soğuk kışı diyorlar ya bu mevsime, nisan ayında kar yağardı bizim ilçeye ve alabildiğine bozkırdı sokak araları..
Şimdi işten eve gelip, bütün enerjimizi kaybetmiş bir halde, televizyonda, sanal platformlarda ruh arıyoruz ya.. Eve kendimizi zor taşıyoruz ve bir akşam kahve içmek için arkadaşlarımızla dışarı çıktığımızda bütün haftamızın düzeni taa kökünden sarsılıyor ya.. Eli kolu dolu gelirdi her akşam babam eve.. Kasaba uğrar, ordan manava, ordan bakkala.. Aldıklarını anneme teslim edip kömürlüğe inerdi. Her zaman ben de yapışırdım paçasına, "baba nooolur ben de geleyim" diye yalvararak.. Çok sık hastalandığım için genelde sobaya en yakın köşe hep bana ayrılırdı, ağzıma burnuma kaçan tüylü tüylü hırkalar ve uzun yünlü çoraplarla yaşardım, hani şu kırmızı ya da lacivert sevimsiz olanlardan..
Kömür taşımak büyük işti, iki teneke kutunun içi dolduğunda yerinden oynatabilmem mümkün değilken babam birer kilo mandalina taşıyormuş gibi kolayca yapabilirdi bu işi. Bir de benim elimi tutardı, merdivenlerden çıkarken ışık kesilirse korkmayım diye.. "Neden senin elin bu kadar sıcak, sen erkeksin diye mi" derdim, "saftirik dişlek kızım benim, evet erkeğim diye" derdi. Dişlek dişlek gülerdim.. Beşinci kata gelene kadar tam üç kez kesilirdi apartmanın ışıkları, annem evin kapısını açık tutardı, bize ışık sızsın diye..
O zamanlar da sevmezdim öyle sofra kurmayı kaldırmayı.. Ben babamla haberleri seyrederdim, zaten evin en küçüğü olma kontenjanımdan yırtardım hep bu gibi işlerden. Annem ne zaman elime iki tabak tutuşturmaya kalksa "olmaz yarın öğretmen soracak mecliste neler oldu diye" kıvırır biraz da numaradan öksürüp kendimi acındırarak babamın yanına yerleşirdim.
Hiç değişmezdi, hava sıcaksa muhakkak yemekten sonra çaybahçesine giderdik annemlerle. Soğuk havalarda ise ya Nihat Amcalara giderdik, ya Yaşar Amcalara ya da Hüseyin Amcalara.. Adettendi, kimse evinde içmezdi çayını. Ben en çok Hüseyin Amcalar'a gitmeyi severdim, onun bilgisayarı vardı ve joystickle oynanan oyunları. Bir oda dolusu kitabı vardı Hüseyin Amca'nın, kendi yazdığı kitapları da vardı. O zamanların en fiyakalı fotoğraf makinası da ondaydı. Ablamlar gelmezdi, onlar büyüktü, mühim işleri vardı hep. Bense annemle babamın bir uzantısı gibi yaşardım ve hemen her gece misafir koltuklarında uyuyakalırdım.
Yürüyerek dönerdik eve.. Her yere yürürdük, kimsenin kilo problemi yoktu. Üşümezdim de öyle, annemin ördüğü hırka içimi ısıtırdı, babamın sıcacık elleri yüzüme kadar yakardı. Uyku sersemi güle güle yürürdüm aralarında.. Hep buz tutmuş olurdu yerler. Babam önce kendi kayar düşerdi, sonra annemi elinden kolundan çekiştirip düşürürdü.. Ben gülmekten yerlere düşerdim, "ağzını kapa dişlerin donacak" derdi babam, bir yandan ağzımı kapatıp bir yandan çişimi tuta tuta gülmeye devam ederdim.
Nasıl uzun ve değerliyse günler, eve dönüp film izlemeye bile vaktimiz olurdu. Ablamlar genelde odalarına çekilmiş olurdu, ertesi günkü önemli işlerini planlarlardı. Bense her zamanki gibi başım annemin göbeğinde, ayaklarım babamın kucağında, uykuya göz yumardım. Beni yatağıma taşırdı babam, ben her zamanki kararlılığımla "yok, yok ben bu gece sizinle uyayacağım" derdim. Bunu demişsem dönüşü yoktu, herkes bilirdi. Bir yolunu bulup, gerekirse ateşimi çıkartıp yine de aralarında uyurdum. Babam her zaman aynı uyarıları yapardı "bak sen dişleksin ya, sakın ağzın açık uyuma, salyan falan akar üstüme".. "bak Ahu, ağzın açık uyursan gece ağzına böcekler gelir".. "tuvalete gitmiş miydin sen, bak bu gece de altına işersen billahi almam bir daha seni bu yatağa, banyonun ışığı açık, uyandır anneni götürsün seni".. "Nuran ya bak bu kız kıkır kıkır gülüyor, kesin yine çişini yapacak".. "öff bir gece de şöyle yayıla yayıla uyusam yaa, gidin annenle senin yatağında uyuyun".. "gülme kız saftirik, uyu artık".. O zamanlardan kalma alışkanlıktır bende, sadece iki gözüm ve burnum açık olacak şekilde örtünerek uyururum her gece.. Ama asla uyurken altıma kaçırmam, kendi yatağımın temizliğinden sorumlu olmaya başladığımdan bu yana..
Annem eskiden bir yayınevinde çalışırmış, o günlerden kalma bir daktilomuz vardı evde. Ben henüz okumayı sökmemiştim. Bütün dünya klasiklerini dizerdim önüme, baka baka yazardım. Hemen hepsini kağıda çekmişliğim vardır. Sokakta oyun oynayan bir çocuk değildim ben. Kitaplar ve "N" harfi basmayan daktiloydu benim oyuncaklarım. Biraz daha büyüyüp okumaya başladığımda hemen ilçe kütüphanesine üye yapmıştı annem beni. Öğlen okuldan beni karşılar, hemen kütüphaneye bırakırdı. Ben kitap okurken o alışverişini yapar, sonra gelir beni alır Şule Teyzelere ya da Hayriye Teyzelere giderdik. Şimdiki çocuklar gibi etüd saatlerimiz, aktivite günlerimiz yoktu. Beş saatte okul biter, komşu teyzelerin evinde, arkadaşlarımızla çocuk odasından salondaki konuşmaları kıkır kıkır dinler, hayat dersimizi alırdık.
Şimdiki gibi Hanna Montanalarımız, Bratzlerimiz yoktu. Fatoş bebeklerimiz ve elmas kıymetindeki ilk çıkan Barbielerimiz vardı. Perdelerden, masa örtülerinden annelerimize çaktırmadan kestiğimiz kumaş parçalarıyla ellerimizi kanata kanata uyduruk elbiseler dikerdik onlara, ojelerle makyaj yapardık. İki günde çatlak Madonna olurdu bütün bebeklerimiz. En büyük oyunumuz ise, don lastiğinde oynadığımız "emma essessa essa essa teresa"ydı. Bir de renkli hamurlarımız vardı.. Suyla unu birleştirirsin, üstüne de boya kalemlerinin uçlarını kırparsın.. Bilimle de ilgilenirdik, hepimizin penceresinin önünde pamukta yetişen fasulye filizleri olurdu.
Bu dünyanın en güzel günleriydi.. Babamızın da evde olduğu haftasonları. Sabahları sucuklu yumurta kokardı ev.. Beni bakkala yollarlardı, kendime kolalı jelibon da alırdım. Annem taraklı tokalarını takardı, vatkalı bluzunu giyerdi, elmacık kemiklerine kırmızı allık sürerdi. Ben babamın göbeğini yumruklardım "bu kız yine sülük gibi yapıştı bana Nuran".. "kız sen yüzünü yıkadın mı uyanınca".. "bak şeytanlar işer yüzüne".. "kapa ağzını kızım".. "yeter kız gülme, katılacaksın".. "Nuran ne çok gülüyor bu kız yahu, bu neden böyle oldu".. Sonra öperdim babamı, "bak sakın ıslak ıslak öpme kızım tamam mı".. "ya şımarık Ahu, ya Nuran peçete getir, yine tükürüklü öptü".. Cidden bu dünyanın en güzel günleriydi..
*********************************************************************
Canım Sibel'imin "Deniz kızı" olacakmış.. Aramıza bir lahana bebek daha katılıyor diye, en yakından tanıdığım küçük kızın hayatından kısa bir kesit karaladım.. Adil ve Sibel'in çekirdek ailesine ithafen.. ;)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Ara ara yaşadıklarım canlandı gözümde, soba ilk yakıldğında güm güm ses çıkarırdı mesela. Sonra ışıklar kapandığında, alevi tavanda dans ederdi, korkuturdu beni.
YanıtlaSilEskiler güzeldiler, yazın da güzel..
bazen de akardı o soba :)) ama tam yanında, yanağın yana yana şahane uyunurdu..
YanıtlaSilteşekkür ederim..
A nasıl unuttum, bardaklar konurdu ya içlerine dolsun diye.. Eziyetliydi, ama güzel uyunurdu dediğin gibi
YanıtlaSilevet :))
YanıtlaSilbu arada senin blogun da güzelmiş.. biraz çizgidışı ;) ama gözlerim bu saatte görmeye yetmedi koyu renklerden.. yarın gündüz devam edeceğim okumaya.
çok güzel günlerdi gerçekten hepimiz için yazında muhteşem
YanıtlaSilbu adsız sen olmalısın teyzoş :) teşekkür ederim, bizim her günümüz güzel hala ;)
YanıtlaSilPehhh neydi eskiden be.
YanıtlaSilPazarları sucuklu yumurta ve eski maşalı tost machine vazgeçilmezimizdi.
güzel zamanlarmış
uhahah evet yahu maşalı tost makinaları vardı dimi :))
YanıtlaSilsiyah-beyaz bir filmi izlerken, konuşmaların 'kırmızı rujlu dudaklar'dan çıktığını görmek gibiydi, yazını okumak.
YanıtlaSilkendine dair, o kadar çok ayrıntıya yer vermişsin ki, samimiyet namına, saygı duyulmayacak gibi değil ahu!
"öncesinden kimseyle sözleşmediğim için evdeyim. bir de üstüne sessizce gelip beni yakalayan ‘soğuk algınlığım’ eklenince hem evdeyim, hem de sobanın dibi dibinde. kedisi olanlar bilir, işte ben de o misal, kedi gibiyim o gün. sobalı evde büyümüş olmanın (ve hala yaşıyor olmanın) tadını her çocuk yaşamalı zaten, hep söylemiş, savunmuşumdur bu kaide-i beşeri: sıcaklığın böylesi ne kaloriferde ne doğalgazlı peteklerde ne de elektrikli sobalarda bulunmaz..."
bu arada, 'kırmızı rujlu dudaklar' facedeki fotona bir göndermeydi :)
çayan
http://elma-c.blogspot.com
evi yuva yapandır soba aslında, kemiklerine kadar da ısınır insan.. sana hak vermemek mümkün değil.
YanıtlaSilaa bu arada kırmızıyı severim :)
güzel yorumun için teşekkür etmeyi unutmuşum çayan.. cidden çok içten teşekkür ederim sana.
YanıtlaSilçift tırnak içerisindeki alıntıydı, sen vesile oldun, hatırlattın. velhasıl kelam, sobanın yanında ne kadar dinlenirse artık, ben seviyorum, bu şarkı da günün yorgunluğunu alsın, senin için...
YanıtlaSilhttp://fizy.com/#s/1mvlfc
çayan
http://elma-c.blogspot.com
var yaa.. şarkı ilaç gibi geldi.
YanıtlaSilşöyle sanki her şeyi bir kenara bırakıp on dakika kestirmişim gibi yeniden döndüm hayata.. sağol yahu!..
havalar soğudu, 'ilaçlar' girecek gibi yeniden yaz günlerine inatla tekrar hayatlarımıza, ama müzik var!
YanıtlaSilyaşasın müzik :))
YanıtlaSilGülümseyerek okudum ve mutlu oldum. Hem anlattıklarınız çok tatlı hem de üslubunuz :) Tebrikler.
YanıtlaSilçok teşekkür ederim saksağan.. o sizin güzel okuyuşunuzdan ;)
YanıtlaSil"büyüdük" ondan olabilir @saksağan. :)
YanıtlaSilama hani küfür de edebiliyor(uz)um!
değil mi ahu?
çayan
http://elma-c.blogspot.com
ağzı(m)ız biraz bozulmuş olabilir tabi ;)
YanıtlaSilküfrün yazı ve yorumla ne ilgisi var onu anlamadım.
YanıtlaSilküfürlü kısmı bana yazmış :)
YanıtlaSilbu yazıdaki uslubumla bazı başka yazılardaki uslubum cok benzemiyor sanırım.. bazen kendimi tutamayıp küfür ediyorum falan :/
Anladım :) Küfür de olur arada, ama günlük dilde alışkanlık haline getirmemek lazım. İyi akşamlar.
YanıtlaSilben böyle değildim, aniden oldum :)
YanıtlaSilabartı olmamakla birlikte, iş ortamı dışında hemen her tepkim ayıp ayıp oldu yahu :( dilimi yenileyeceğim :)
:)Bundan rahatsızlık duyuyorsan yenilemek için ilk adımı atmışsın demektir.
YanıtlaSilannem bunu okumuş ama yorum yapmayı becerememiş.. yazmak istedikleri var, bana telefonda iletti.. :)
YanıtlaSilbirincisi olayı çarptırmışsın, küçüktün hatırlamıyorsun baban ayda bir falan taşırdı kömürü.. evde ben olduğum için bütün gün kovalarla kömür taşıyan bendim dedi.. hakkını yedim diye söylendi bana :/
ikincisi "annemin göneğine..." kendisini çok şaşırtmış zira o zaman göbeği yokmuş.. kızdı bana :/
üçüncüsü orta okula kadar utanmadan aramızda yazdığını itiraf etmelisin bence dedi.. güldü bana :/
son olarak ta okurken sesli sesli ağlamış :( canım o benim yaa..
sanki o küçük kız yazmış gibi...
YanıtlaSildemek büyümemişiz daha o kadar ;)
YanıtlaSilTebrikler Ahu çok beğendim yazını.. Bu kadar iyi yazdığını bilmiyordum artık daha sık takip ederim.. Eski günler geldi aklıma pirde pazar gecesinin ütü kokusu..
YanıtlaSil:) teşekkür ederim...
YanıtlaSilah yaa doğru diyorsun..